gözen
ne
demek?

12 Ekim, 2022 / 00:28
Duygularımız sıvı, bizler de onları taşıyan türlü şekillerdeki kaplar. Çünkü ancak böyle açıklayabilirim her duygunun herkeste farklı şekillere girdiğini. Örneğin benim öfkemin kendine dönük uçları sivri. Karşı taraftan çok kendime zarar hep. Çevremde tanıdığım öfkelerin ise çoğu duvardan duvara atılan vazolar gibi. Fevri, tehlikeli ve ansızın. Veyahut özlem. Bendekini hep burnuma inceden gelen ama merkezine asla ulaşamadığım bir kokuya benzetirim. Fakat etrafımda öyle özlemler ve tasvirlerini gördüm ki; benimkini sorguladım. Durum böyleyken biz bir de birbirimizi ve birbirimizdeki duyguları anlamaya çalışıyoruz. Son zamanlarda beni en çok yoran şeylerden biri anlamaya çalışmak, sanki tam anlamıyla yapabilecekmişim gibi bir de tüm gücümle buna uğraşmak. Anlaşılmayı da istiyoruz bir şekilde, içten içe istiyoruz. Bal gibi de istiyoruz, bekliyoruz. Kabul edelim. Eskiden bazı isteklerimden, zayıflıklarımdan, eksikliklerimden veya zaaflarımdan utanırdım. Kabul kısmı daha keyifliymiş oysa. Kabul kısmı problemi de, çözümünü de, çözümünün sağlayacağı huzuru da içinde barındırıyormuş. İstiyorum, bekliyorum, eksiğim, fazlayım, zayıfım, güçlüyüm, zaafım var, eyvallahım yok, bildim, gördüm, hissettim, anladım, sordum, dinledim, gittim, döndüm, durdum. Kabul ettim.

Devam. 

17 Eylül, 2022 / 11:58
"İnsanlar kodlarla anlaşır."

Giysilerimiz, giysilerimizdeki mesajlar, yeme-içme tercihlerimiz, duruşumuz -ki vücut dili olgusunu da hesaba katarsak bu çok büyük bir alanı kapsar-, elimizde tuttuğumuz bir kitap, kulaklığımızdan dışarıya inceden duyulan müzik, aksesuarlarımız ve üzerlerindeki semboller, hitap şekillerimiz, davranışlarımız, bakışlarımız... Hatta fiziksel özelliklerimiz; çünkü büyük bir kısmı alışkanlıklarımızla ve tercihlerimizle şekillenir. Görmek, anlamak, bilmek ve hepsini göz önünde bulundurarak iletişmek isteyen herkes görebilir bu kodları. 

Dün tanımadığım birinden duyduğum bu cümle üzerine yaklaşık yarım saat düşündüm. Bir dövme yaptırmış ayak bileğine. "Dövme Bojack Horseman mı?" diye sordum. "Aa ilk defa bilen biri, evet!" dedi. Bizi dinleyen annesi de dönüp "Bak işte, insanlar kodlarla anlaşır." dedi bu ufak diyalog üzerine.

Fakat bu kodlar birer iletişim yolu ve aracı oldukları gibi, bilerek veya farketmeden tam tersi roller de alabilirler. İletişime kapalı olmak ve öyle kalmak istemek, veya karşımızdakini anlamak, görmek istediğimiz şekilde görmek mesela. İlki ile ilgili çok da fazla bir şey söyleyemem, en azından bu yazıda, zira o bambaşka bir konu ama ikinci kısım biraz tehlikeli. Bunu nasıl da çok yapıyoruz. Bu noktada, yazıma tema olan bu söz kafamda çeşitleniyor. Kodlar göründükleri gibi olmayabilir, her kod herkeste aynı anlamı taşımayabilir, farklı algılanabilir, bu algılar mesnetsiz yargılara dönüşebilir, yargılar infazlara gebe kalabilir, infazlar hevesleri kırabilir, kırılan heveslerin peşinden de sessizlik gelebilir. Döndük mü başa? 

31 Ağustos, 2022 / 16:41
Yaptıklarımı değil de yapamadıklarımı konuşmak istedikçe beynim beni yine olmuş olana yönlendiriyor. Olmuş olanı konuştukça da geçmişte yaşıyoruz. Aslında yapamadıklarımızı konuşurken an geçiyor. An da geçmesin konuşmayalım, yaşayalım diyorsun. Ona da tamam. Peki ne konuşalım bu durumda?

29 Ağustos, 2022 / 11:56

Aslında hep yazdım. Kısa kısa, uzun uzun, içli veya komik, hisli veya beton gibi, birine veya dünyaya, kağıda veya beynime... Yazmak hep güzeldi. Söz uçtu, yazı kaldı. Sadece söz uçsa iyi hatta, her şey uçtu sözlerle yıllar içinde. Var mı elinde tutabilen? Ya da ellerinizde tuttuklarınız siz elinizde tuttuğunuz için mi elinizde? Mesela bıraksanız da orada dururlar mı? 

Hep bu sahip olma dürtüsüne geliyor sanki konu. Uzun zamandır en içimde, kendime karşı verdiğim bir mücadele olarak görüyorum. Farkındayım, bana ait değil. Ben doğanın içinde bir parçaysam, ben dahil her şey aslında doğaya ait iken hiçbir şeye sahip olamam. Hiçbir şey benim olamaz. Sahip olma dürtümü anlama dürtüsüyle değiştirmeye çalışıyorum. Görüp anladıkça zaten hiçbir şeyin aslında kendine veya bir diğerine ait olmadığının farkına varır insan. 


11:36
13 Ağustos 2022
"Şu an burada olmam gerekiyordu." cümlesini körü körüne kadercilikten biraz farklı görüyorum. Bazen öyle bir an yaşıyorum ki; kafamın içindeki hayali bir yapbozun eksik parçası tamamlanıyor adeta. Ya da öyle bir an geliyor ki; orada fazlayım. Göze batıyorum, simetriyi ve dengeyi bozuyorum. Çok net bir his olmaya başladı bu bende. Ha bir de bu konu var bak. Yıllar geçtikçe hislerim ya çok keskin ya da çok flu. Fakat ne istediğini bilmemek değil, hislere ulaşamamaktan bahsediyorum. Keskin olanların da adı üstünde, yakındakine zarar. 

Diğer bir taraftan, zarar kelimesinin de artık herkeste aynı çağrışımlara sebep olmadığı aşikar. Birinin zararlı dediği bir diğerinin motivasyon kaynağı olabiliyor. Zararın neresinden dönersen kardır diyen birinin yanındakine sorsan "yol nasıl güzel" deyip devam ediyor olabilir. Hatta hedefine giden yoldaki kaybedişleri, harcamış ve harcanmışlıkları, fedakarlıkları da zararlı değil gereklidir. Nitekim bu iki insan aslında farklı zamanlardaki aynı kişi olabilir. 

Belki de benimdir.

11:35
20 Mayıs 2022
Ay mı sıkışıyor, Güneş mi tutuluyor, Merkür mü geriliyor, ne oluyor bilmiyorum ama benim göğsüme adeta filler falan oturuyor arkadaşlar. Sanki nefes alıyorum da ciğerime gitmiyor. Gözümü açıyorum da görmüyorum. Sonra bi' bakıyorum gece olmuş, yatağımdayım. Bir şarkı açıyorum, son notayı duyuyorum. İnanılmaz sessiz ve sakinim. Hareketlerimden bile tık çıkmıyor. Orta yaş bunalımı? Gündem yorgunluğu? Bazı bazı kötü enerjiler? Yoksa rahat batması? Peki acaba hepsi birden mi? Ya da hiçbiri mi mesela? 

Neyse cevapları nasıl olsa bulurum diye bu acayip sakinliğe sadece bakıyorum. Onu dinliyorum. Ne iyi gelir ne gelmez, üzerine düşünmüyorum. Belki de iyi olan zaten budur?

18 Aralık, 2011 / 04:57
Size söylüyorum. Siz siz, evet. Gözlerinizi kapattığınızda gördüklerinizi merak ettiğim için bakmıyorum göz kapaklarınızın hareketlerine. Yalan söylemeyen tek parçanız gözleriniz ne yazık. Düşünüyorum da; birlikteyken gülmeyi ertelediğimiz anlar var ya, o anlar ne olacak? Bizim bu havuz problemlerimiz o kadar sevimli ki, çözmeye kıyamıyoruz adeta. Söylemeyi unuttuğum bir şey kalmasın diye içimi kemirirken ben ne havuzlar, ne denizler, ne okyanuslar doldurduk aslında birlikte sadece kadeh kullanarak. Olanların karşısında tepkisiz kalmışım, farkında değildim, farkettirdiniz. Siz evet, bana söylediniz. Nasıl olduğunu hiç anlamadım, anlamadınız ve üstelik anladığımı sandınız. Oysa hatırlıyor musunuz? Sahip olduğum beş küçük nota sizin o beş notanızla birleştiğinde ortaya yarım saatlik bir şarkı çıkmıştı mesela. Müzik bizleydi, biz müzikleydik.

Ve konu müzik iken, gözlerimi kapatıp yaşıyorum ben.

09 Ocak, 2010 / 19:31
Masamda öylece duran o iki kağıda ve üzerlerinde yazanlara bakmadım uzun süre. Durdular, bakmadım, durdular, bakmadım... Şarkılar değişti, yüzümün şekli değişti, giysilerim değişti, bardaklar birikti bazen, hava değişti... Düşündüklerim değişti. Ben değiştim.

Sonra baktım kağıtlara. Odamda deniz yok zannederken ben, birbirlerini kıvırıp kıvırıp güzel gemilere çevirmişlerdi. Üzerlerinde yazılı şeyler hep olmaları gereken yerlere denk gelmişlerdi. Bense, dokunduğum kağıtları oldukları gibi kabul edip saklamıştım kitaplığımın en güzel yerlerinde. Ulaşmak için iki büklüm olduğum, ya da kolum acıyana kadar uzanmak zorunda olduğum yerler... Düşündüm. Nerelerde olduğum gibi kaldığımı tahmin etmeye çalıştım. Her rafta farklı bir şeye büründürüldüğümü fark ettiğimde ise, ne bir gemi vardı masamda ne de elime alıp kendimi anlatacağım bir kağıt...

14 Ağustos, 2006 / 01:24
Olamadığımız
Bazen, aslında bir aile olmadığımız geliyor aklıma. Su içerken hava yutmuş gibi hissediyorum kendimi, tıkanıyorum.

26 Temmuz, 2006 / 04:38
?
Ben nasıl görünüyorsam oyum, ya da
ben ne diyorsam onu düşünüyorum diyebilen var mı?